Bugün kara bir gün. Bugün birçok evde yas var. Hakkari'de 24 askerimiz şehit oldu. Anaların, babaların, eşlerin, çocukların, sevgililerin yüreğine kapkara bir ACI çöktü.
Haberi alır almaz ben de telefona sarıldım. Benim de dayım Hakkari'de asker. Hakkari'nin bir köyünün bilmem hangi dağının tepesindeki ıssız bir karakolda. Saatlerce ona ulaşamadık. Dua ettik, açıklanan şehit isimlerinin içinde onun ismi olmasın diye, başkası olsun. Ne utanç verici..
Saatler sonra ona ulaştığımızda daha olan biteni anlayamamıştı.. Sadece sabaha karşı dikkatli ve hazır olun haberi gelmiş ve keşfe çıkmışlar. Sonrasında nöbetini devredip uyumuş. Uyandığında olanları yarım yamalak duymuş. Şehit varmış galiba diye bana sorarken sesi çok umutsuzdu. Korkuyordu. O an kendimi çok çaresiz hissettim. Orada, o dağın başında o ve diğer askerler vatanı yani bizleri koruyorlar; ölüm hep çok yakınlarında, özellikle de son aylarda.
Bu topraklar daha ne kadar kanla sulanacak. Daha çok geçmedi. 90 yıl önce yüzbinlerce insanımız Kurtuluş Savaşında bu vatan için şehit düştü, bu vatan toprağını kanlarıyla canlarıyla besledi. O yüzden diyor ya Mehmet Akif:
'bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
düşün altında binlerce kefensiz yatanı'
Sonra bu küllerin içerisinden yepyeni bir millet doğdu. Atatürk'ün Türkiyesi. Canını hiçe sayarak, ölüme hep meydan okuyarak cephelerde askerlerinin yanında savaşan bir vatanseverdi o. Bu millete inancı sonsuzdu. Başaracağından emindi. Korkmadı, hiç geri adım atmadı, onun için ya özgürlük olacaktı ya da ölüm. Kurtuluş Savaşından çıktıktan sonra herkes gibi o da yorgundu. Ama durmadı, duramazdı. Vatan kurtulmuştu, ama halkının kimseye muhtaç olmadan kendi ayaklarının üstünde durması, yaşamını sürdürmesi gerekiyordu. Bu hiç kolay olmayacaktı. Halk bitkindi, açtı, sefaletin eşiğindeydi. Onun yapmak istedikleri yenilikleri anlamıyorlardı. Bir an halkına inancını yitirecek gibi oldu. Ama hemen silkindi. Milletimizin manevi gücü tüm dünyanınkinden üstündür diyordu. Ölümüne kadar hiç durmadan bu ülkenin refahı için çalıştı. Yapacak bir şey kalmadığını gördüğünde ise bu ölümsüz eserini Türk gençliğine devretti. TBMM'nde yaptığı Geçliğe Hitabesinde reformlarının bekçileri olarak gençleri tayin ediyordu.
Şimdi gençlerimiz bu mirasın ne kadar farkındalar acaba? 'Atatürk' sadece bir isimden mi ibaret, bu kelimenin içine bakabiliyorlar mı, gerçekten Atatürk'ü anlayabiliyorlar mı? Daha doğrusu biz anlatabiliyor muyuz? Onun memleket sevdasını anlayabilmiş miyiz?
Çalkantılarla dolu yakın tarihimizi ne kadar biliyoruz? Daha 1990'larda terör yüzünden verdiğimiz kayıplar ne olacak? Şimdi her gün başka başka yerlerden gelen şehit haberleri sadece canımızı mı yakacak? Yapabilecek hiçbir şeyimiz yok mu?
Merak ediyorum, acaba kaç kişi bugün izlediği diziyi bırakıp şehitlerimiz için, güzel vatanın düştüğü bu durum için birazcık düşündü? Ya da bugün ağlayanlar, çıkıp sokaklarda protesto gösterisi yapanlar yarın ne yapacaklar, televizyonun kaşısına oturup kaldığı yerden devam mı edecek?
Bu gece kafam hep bu sorularla dolu. Acaba ben ne yapacağım. Facebook'ta taziye dileklerimi paylaşıp, terörü lanetleyip, kanınız yerde kalmayacak deyip bir gün sonra güle oynaya hayatıma devam mı edeceğim?
Acaba Atam şu an burada olsaydı hala bu millete, gençlerine inanır mıydı, bu mirası onlara devreder miydi?